Güney Fransa, Cannes, Nice, Monte Carlo

Nice Marseilles trenindeyim. 2 gece Marsilya, 3 gece Nice’te konaklamalı bir ilkbahar kaçamağı yapalım dedik. İlkbahar mı? En başta bunu düzeltmeliyim. 12-17 Mart arası geldik buraya,  uzun zamandır yemediğim soğuğu yedik. İlkbahar diye geldik ama mevsimlerden kışmış ve kuzeydeydi rüzgar. Bir Mistralleri var, insanın içini titretiyor, dışını hissettirmiyor. Velhasıl kelam, Martta uzak durun buralardan, kendinizi sağlama almak için de Mayıstan önce gelmeyin.



Marsilya’da konakladık ama en baştan Marsilya hakkında hiç de güzel şeyler duymadığımız için Marsilya’ya hiç de zaman ayırmadık. Bu doğru bir karardı. Limana indik, bi yerlerde oturup yorgunluk attık, sonra da Fransız mutfağına bir giriş olsun diye yumuşakça yiyeceğimiz Toinou restoranına gittik. Eğer yumuşakça yiyecekseniz Nice’te Massena Caddesi’ girişinde de bir restoran bulabilirsiniz.

Bu yumuşakça olayı için bir iki yıl önce okuduğum  Radikal’de Tan Morgül yazısı kanıma girmişti. Yazıyı ön belleğe almıştım ve bir G. Fransa gezisinde yapılacaklar listesinde en başta idi. Deniz kestanesi, deniz  salyangozu, midye, istiridye, karides, yani denizin altında ne varsa yedik, maksat “denizden babam çıksa da yerimi” haklı çıkarmak.


Yumuşakça restoranlarında en fazla tüketilen midye. Bizdeki gibi dolmasını veya kızartmasını yapmıyorlar, değişik soslarda haşlıyorlar; siyah derin kaplarda geliyor. Kabın içinde kalan suyu da kaşıkla içiyorlar. Buna sıra gelmediği için üzgünüm, ama diğer yandan da içimdeki “ne yapıyosun civan kaçlara çıktı haberin var mı”sesinden kaynaklı olarak bir rahatlama hissi uyandırdı. Hele de Vedat Milör’deki titreme rahatsızlığının dip balığı/ürünleri çok yemekten kaynaklanmış olduğunu yeni öğrendikten hemen sonra.

Yine yemek olayına girdik, yine lafı uzattık. Şunu fark ettim, yeme-içme olayında nerede mutlu isem, o yer favori listeme giriyor. Zaten herkes için de öyle değil mi? İşte tam da bu nedenle Güney Fransa favori listeme giremedi. Yumuşakça tecrübesi haricinde yerel mutfak diye tabir edeceğimiz hiç bir şeyden zevk almadım. Epey bir çırpındık ama olmadı. Zaten göreceksiniz, en popüler mekanlar italyan restoranları. 

Evet arkadaşlar, önerim yemek olayında hiç kendinizi zorlamayın, paranıza kıymayın, gidin subway’lerde McDonalds’larda karnınızı doyurun; üstüne drinklerinizle keyfinizi arttırın.

Uzun bir giriş oldu ve hala sadede gelemedik! Biz Marsilya’da kaldık, oradan günübirlik Aix Provence yaptık. Tavsiyem, şayet turunuza Marsilya Havaalanı ile başlayacaksanız, Marsilya’da hiç kalmayın, konaklamanızı Provence’te yapın. Provence’i çok sevdim. Üniversite var ve üniversite gençliği şehre enerji veriyor. Cafelerde çok güzel tembellik yapılabilir, sokaklarında arşınlanabilir. Eğer Nice bölgesine gitmeyecekseniz, vaktinizi bu bölge için geçirecekseniz, çevre kasabalar ve Avignon’nun da içinde olacağı 3-4 günlük bir tembellik tatili olabilir. Ama Nice bölgesine gidecekseniz burada bir ya da en fazla 2 gece öneririm. Biz çevre kasabaları gezemedik, Vedat Milör’ün yazısındaki restoranlar listemizde idi ama olmadı. XX Kasabasına gitmeyi denedik, ama önce Apt’a gitmemiz (minimum bir saat ve oradan aktarma yapmamız gerekecekti) 1 günlük Provence ziyaretine sığmayacak bir keşif olurdu. Provence sorduğumuz öğrencilerin bu kasabadan hiç haberleri olmadığını  da söylemeliyim. Bu arada turizm infodan bize yine aynı bölgedeki bir iki kasaba daha daire içine alındı.

Salt Provence turu yapılabilr. Buna değebilir, ama beklentiniz çok yüksek olmayacak, tembellik tatili olarak bunu yapacaksınız.
Gece Marsilya’ya döndük, gar yakınlarında bir otel ayarlamıştık. Sabah erkenden Nice’e yol aldık. Corte’d Azur bölgesini Nice merkezli olarak gezmeyi planladık.

Nice güzel bir şehir. Evet, şehir, bir tatil kasaba değil. Sahil şeridi bizim Kordon Boyu (Promanade Anglais-İngilizlerin Gezinti Yolu), ama farkı; bir plajlarının olması. Plaj derken bizim Ege Akdeniz plajlarını düşünmeyin. Yazın şehrin bütün yükünü bu plaj çekecektir ve plajın otel plajları tarafından binbir parçaya bölündüğünü söylemeliyim. Bilmiyorum, deniz tatili için çok parlak görünmedi. Plajın arka caddesi Massena Caddesi. Restoranların, cafelerin olduğu bir cadde. Garibaldi meydanı, Liman bölgesi de takılacak, zaman geçirilecek yerlerden.
Yüzlerce otel var, hemen hemen her bina otel ve buranın yazın nasıl olacağını tahmin etmek hiç de zor değil.
Buradan Saint Paul kasabasına gittik, felaket yağmura tutulduk. Kasaba arnavut kaldırımlar, küçük galeriler ve hediyelik eşya mağazaları ile dolu. Tamamen turistik. Tekrar gider misin derseniz gitmezdim. Ha yine gitmek istiyorsanız Massena meydanının köşesinde La Meridien otelinin yanından kalkan 400 nolu otobüs. Yol da Mart ayında 1 saat 15 dakika sürüyor (ki bir blog yazarı 15-20 dakika demişti, öfkeliyimJ). Yaz trafiğinde daha fazla olabilir. Buradan Vence kasabasına da geçebilirsiniz. Orası da blog yazarları tarafından övülüyor, ama bu blogcuların yereldir diye övmedikleri arnavut kaldırımlı yer yoktur zaten. Zahmete değmez, nokta. Bi cafede oturun kahve içip demlenin daha iyi.

Cannes Nice’ten trenle tam yarım saat sürüyor; sakın otobüsle gitmeyin, otobüsle 1 saat 45 dakika sürdü. Yine bir blog yazarının kurbanı olduk, yarım saat sürer diye yazmıştı. Trenden şaşmayın. Tren tek yön 6 euro, otobüs ise 1 euro. Ama 1 euro diye İstanbul’un trafiğini keşmekeşini unutacağım diye çıktığınız tatilde Nice’ın trafiğini çekmek hiç de iç açıcı değil.

Cannes güzel şehir vesselam. Şık, nezih. Plajı da çok güzel. Deniz tatili için Cannes daha güzel. Yine bir kordon boyu ve hemen ötesinde bir plaj mevcut. Plajlar yine çok sayıda işletme arasında bölünmüş. Nice’n plajı taşlık iken burası kumsal.

Yemek konusunda Da Laura çok popüler. Sırada çok bekleyemedik, ayrıldık. Tabii ki yine bir italyan restorantı. 
Cannes Film Festvali’nin düzenlendiği salon şehrin hemen göbeğinde ve biz de kırmızı halı üzerinde yürümemezlik etmedik, yalnız ve güzel ülkemi düşündüm yürürken:) Etrafta çok şık hanımlar,beyler, lüks yatlar, otomobiller. Monte Carlo’yu henüz görmemiş olduğumuz için bir vaauuu dedik. Ya biraz şık giyinip gelseydik dedik. Ama asıl utancı Monte Carlo’da yaşayacağımızı bilemezdik tabii:)

Cannes Film Festivali'nin Cannes'a ne kattığına ilişkin güzel bir örnek vermek gerekirse (Atilla Dorsay'dan aktarıyorum);


"Cannes’ın normalde 73 bin küsur olan nüfusu, festivalde 200 bine yükseliyor. Yani üç misli! Organizasyonda 850 kişi çalışıyor. Davetli gazeteci sayısı 4600. 

Festivalde şehir 20 bin yapay çelenk ve küçük ağaçla süsleniyor. Ve düzen 700 polis, 200 de özel ajanla sağlanıyor. Sadece tek bir büyük otel, çalışanlarını 370’ten 750’ye çıkarmış. Ve tam 5 bin kokteyle ev sahipliği yapmış. Ünlü Martinez ise VİP konukları için 2500 hediye paketi hazırlamış. Kentte 12 günlük ziyafetlerin sonucu, 1200 ton ek atık yığılıyor, normal zamandaki 150 tona karşın... Ünlü bir kuaför şenlik süresince 180 litre şampuan ve 120 saç fırçası kullanmış. Yine Majestik’de 30 bin metrekare örtü ve çarşaf ütülenmiş: 6 futbol sahası kadar!

20 milyon euro’luk genel bütçesi olan festivalde, 200 milyon euroluk bir alışveriş hacmi yaratıldığı hesaplanmış. Ve 3200 ek iş sağlanmış. Oteller toplam 85 bin geceleme sağlıyor. Ve yıllık gelirlerinin yüzde 15’ini sadece 12 günde kazanıyor. Festivalde normal fiyatlarını özel izinle iki misline çıkararak..."

Cannes öncesinde Antibes, sonrasında ise Saint Tropez var. Her ikisine de gidemedik. Hem hava şartları, hem de zaman kısıtı bizi alıkoydu.
Monaco, Monte Carlo birbirine bitişik iki yer. Monaco şehrin eski yanı, Monte Carlo yeni yanı. Monaco’da prensliğe ait bir yapı var, saray demeyeyim, dersem gerçek saraylara haksızlık olur. Prensliğin bulunduğu tepe güzel bir panorama sunuyor. Monaco’dan yat limanını geçerek Monte Carlo’ya çıkıyorsunuz. Burası ayrı bir dünya. Kumarhene’nin (Casino Monte Carlo) önündeki Cafe de Paris’te oturursanız başka bir dünyaya şahit olacaksınızdır. Şıklık ve lükslük de zirve burası herhalde. Kendi kendimize fotoğraf çekmeye çalışırken yardım eden bir bayanın üzerindeki mücevherler, takılar, bize objektife bakmayı unutturdu, resmen kadını süzdük :)

Monaco’nun girişinden Nice otobüsüne binip Eze kasabasına sapan yol girişinde inebilirsiniz, sonra 83 numaralı otobüse binip Eze’ye çıkarsınız. Eze de eski bir köy olup turistik bir hal almıştır. Tepesinden güzel bir panoramaya sahiptir. Eze’den Nice’e dönmek için 82 numaralı otobüse binmelisiniz.

Bu arada Nice’ten Monaco’ya gitmek için Massena Meydanı’nın deniz tarafında sol köşesinde olan Garibaldi Meydanı’na çıkan bir sokaktan 100 numaralı otobüse binebilirsiniz. Yol 40-45 dakika sürüyor. Yol manzaralı, Güney İtalya’yı hatırlatıyor.

Yazıyı bağlayacak olursak, Nice merkezli bir Corte’d Azur gezisini 4-5 günde yapabilirsiniz, cafelerinde keyif yapabilir, çevre kasaba/şehirleri keşfedebilirsiniz. Deniz tatilinden çok şey beklemeyin derim. Dolayısıyla yüksek sezon öncesi veya sonrası aylar gitmeniz daha çok önerilir.
  
      

Yorumlar

Unknown dedi ki…
Biz de Güney Fransa gezisi yapmak istiyoruz. Gezi notlarınızdan faydalanacağız, paylaşımınız için teşekkürler.
Unknown dedi ki…
Biz de Güney Fransa gezisi yapmayı düşünüyoruz. Verdiğiniz bilgilerden faydalanacağız, paylaşımınız için teşekkürler.
Unknown dedi ki…
merhaba.. biz 5 arkadaş 13-16 martta marsilya gezisi yapacağız. mart'ta gitmeyin demişsiniz, tam da denk gelmiş :) marsilya'dan nice'e trenle gitsek, aynı gün dönsek dedik ama nette bulduğum tren fiyatları çok yüksek. bu konuda bir deneyiminiz var mı? veya tavsiyeniz? otobüsün tavsiye edilmediği başka yazılar da okudum.
Unknown dedi ki…
merhaba.. biz 5 arkadaş 13-16 martta marsilya gezisi yapacağız. mart'ta gitmeyin demişsiniz, tam da denk gelmiş :) marsilya'dan nice'e trenle gitsek, aynı gün dönsek dedik ama nette bulduğum tren fiyatları çok yüksek. bu konuda bir deneyiminiz var mı? veya tavsiyeniz? otobüsün tavsiye edilmediği başka yazılar da okudum.
Sercan IRMAK dedi ki…
Aynı turu Ağustos ayında yapmayı düşünüyorum. Marsiya'ya uçuşların ucuz olduğunu gördüğüm için gitmek istiyorum. Yazınızda Marsilya'dan Nice nasıl ve ne kadara geçtiğinizi yazmamışsınız. Acaba bu konuda beni aydınlatabilir misiniz?
Marsilya'dan Nice günübirlik gidip gelme için uygun değil. Tren fiyatı tek yön 30 euro civarıydı. Tek yön 3 saat diye hatırlıyorum.

Mart aylarında ve öncesinde giderseniz çok sağlam giyinin, bahar geldi diye düşünmeyin.
Unknown dedi ki…
Tebrik ederim yazınız çok güzel ve aydınlatıcı,devamını dilerim,başarılar...
seyahat seven dedi ki…
Ekim 2013 ayında direk nice uçtuk Hava alanı deniz kenarında olduğu için uçaktan iniş muhteşem.Türkiyeden ayarladığımız 3 yıldızlı bir otele yerleştik.Nice yi iki günde çok güzel gezdik.3. gün sabah otobüsle 1 euro ödeyerek ve özellikle otobüsün ön ve sağ tarafına oturarak (2 kişiydik) monte carlo ya gittik.trafik kesinlikle yoktu.yolda bir sürü tünellerden geçtik. sağımızda muhteşeh bir deniz ve lüks yatlar harikaydı.Monte carlo da akşama kadar gezdik kumarhaneye girdik hemen önündeki lüks kafelerde oturduk yemek yedik akşam saatinde aynı otobüsle döndük. yol masrafımız kişi başı 2 euro olsu Bir sonraki gün aynı şekilde Cannes e giden otobüsle gittik akşamına döndük. tren pahalı sezon dışında otobüs tercih edilebilir.
Unknown dedi ki…
Merhaba,

Yazınız güzel ve bilgilendirici olmuş. Ben de geçtiğimiz yaz benzer güzergaha seyahat ettim. İzlenimlerimi sizinle de paylaşmak isterim.

http://elif.baslak.com/rota-fransiz-rivierasi-1/

http://elif.baslak.com/rota-fransiz-rivierasi-1/
lucian dedi ki…
yaziniz cok ilham vericiydi ve bilgilendiriciydi tesekkurler
lucian dedi ki…
yaziniz cok ilham vericiydi ve bilgilendiriciydi tesekkurler
Gezelim Bilelim dedi ki…
Gercekten guzel olmus elinize saglik. Benimkilere de goz atmanizi isterim http://www.gezelimbilelim.com

Bu blogdaki popüler yayınlar

“Hiçbir şey yapmamanın tatlılığı”/Güney İtalya

Den Haag, The Hague, Lahey veya her neyse!