“Hiçbir şey yapmamanın tatlılığı”/Güney İtalya
"Dolce far niente"
Positano, Amalfi, Atrani, Ravello, Capri
Derdimiz Roma Paris gibi büyük turistik şehirleri ziyaret etmek değil, ama yeme içmesiyle, tembelliğiyle, deniziyle dinlenebileceğimiz bir yaz tatili geçirmek. Yani hem keşfedelim hem de dinlenelim, deniz tatili yapalım dedik. Gözümüzü Güney Avrupa’ya, İtalya’nın Amalfi kıyılarına çevirdik: Positano, Capri, Amalfi hedefteki kasabalardı.
Dinlenme deyince büyük şehir olsun istemedik, dolayısıyla yol üzerindeki Napoli, Sorrento devre dışı kaldı. Sorrento gezi rehberlerinde önerilen şehirlerden biri ama Napoli’den kesinlikle uzak durun deniyor. Biz her ikisinden de uzak durduk. Dedik ya, küçük olsun bizim olsun.
Hemen biraz coğrafya bilgisi: Amalfi kıyısı (Costiera Amalfitana / Amalfi Coast) baş şehri Napoli olan Campania özerk bölgesinin batı kıyıları diye adlandırılan İtalya’nın güney batısında bir sahil şeridi. Sorrento ile Salerno arasındaki yaklaşık 50 km’lik kıyı şeridinde uzanan kasabalar sırasıyla Positano, Praiano, Conca Dei Marini, Amalfi, Atrani, Ravello, Minori, Maiori ve Vietri Sul Mare’dir.
Kıyı boyunca ilerlerken doğanın sadece Karadenizlilere zorluk çıkartmadığını görmüş oluyorum. Tıpkı Doğu Karadeniz’de olduğu gibi yaşayabilmek için dik yamaçlarda kendinize mesken yapmanız gerekiyor, başka şansınız yok. Deniz ayaklarınız altında uzanıyor ama ayaklarınızı denize uzatabilmeniz çok zor, uçurumların bir kenarı masmavi deniz, diğer tarafı limon bahçeleri. İnsanoğlunun doğayla mücadelesine şahitlik yapıyorsunuz, o dik yamaçlarda insanoğlu yine kendine bir yer edinmiş, sert koşullarda kendine bir yaşam alanı yaratabilmiş.
Yeşille mavi birbirine bu kadar dik, kafa kafaya girmiş bu bölge işte diyalektiğinin gereği cazibesini arttırıyor. D.H. Lawrence, Virginia Woolf, John Steinbeck gibi yazarlar, Richard Wagner gibi besteciler, Winston Churchill gibi politikacıları da kendisine çeken bu cezbedici güzellikler arasındaki güzel italyan kasabaları.
Her neyse, gezi notlarımıza geri döneceğim. Ama niyetinizde bu bölgeye gitmek varsa, ilk beş filmimden biri olan 1994 yapımı Il Postino (Postacı) filmini de izlemenizi salık veririm. Bölgeye iyice ısınmış olacaksınız.
Tatilimizi 20-27 Temmuz arasında gerçekleştirdik. Hava sıcaklığı Akdeniz, Ege ile karşılaştırılamaz; cehennem sıcakları yok, güneş altında kah şemsiyeli, kah şemsiyesiz güneşlenebiliyorsunuz. Geceleri serin de olabiliyor. Yanı hava sizi boğmuyor.
Deniz genel olarak iyi. Kaş, Kalkan denizini arıyorsanız sizin için uygun olmayabilir. Kum plajlar da yok, plajlar taşlık. Çocuklu tatil için pek uygun olmayabilir. Kıyıya inmek için çok sayıda merdiven inmeniz de gerektiğinden özellikle babaların iyi düşünmesi gerekiyor.
Genel teknik bilgileri verdikten sonra yola koyulalım.
Yukarıda da değindiğim gibi Napoli’ye ilişkin okuduklarımdan sonra Napoli’de yarım gün dahi geçirilmeyeceği fikrini edindim ve havaalanından doğruca Amalfi kıyılarına yöneldik. Havaalanından bizi Sorrento’ya götürecek otobüse bindik. Sorrento Amalfi kıyısının kuzeyden başlangıç noktası. Hakkında güzel yazılar okusam da küçük bir kasaba olmaktan ziyade büyük bir şehir olması bizi bu şehirde konaklama fikrinden uzaklaştırdı. Sorrento’da otobüsten inip
Amalfi kıyılarınının dolmuşu olan SITA otobüslerine bindik.
Evet, turumuz da Sorrento’dan sonra başlıyor zaten. Otobüs sahil şeridine ulaştıktan sonra takip ettiğimiz yollar boyunca adrenalin hep en üst düzeyde. Tek şeritli yollarda, uçurum kenarlarında yaptığınız yolculukta masmavi deniz ve limon bahçeleri arasında yol alıyorsunuz. Yolların darlığı Amalfi kıyısının en karakteristik özelliklerinden. Yazar John Steinbeck, yolların, iki otomobilin yanyana geçememesi için özellikle dar yapıldığını söyler. Andre Gide, yürümeye çalışırken nasıl at arabasının altında kaldığını anlatır. Dağ yollarından korkuyorsanız, düzenli sefer yapan teknelerle kıyı şeridini görerek gezebilirsiniz.
SITA otobüsünün içinde gezi notumu yazarken okurlara ne diyeceğimi düşünüyorum. Otobüsün içinde doğayı seyrederek yol almak mı, ya da araba kullanmanın zevkine varmak mı? Evet bu yolda araba kullanmak inanılmaz cezbedici görünüyor, ama diğer yandan tek şeritli olması nedeniyle zorluk çekme ihtimaliniz de çok yüksek. Ayrıca otoparkların saatine vereceğiniz 3-4 avrolar da işin maliyetini gösteriyor. Tavsiyem yüksek sezonda özel araba ile bölgeye gitmemeniz. Israrcıysanız, kiralayacağınız arabanın küçük olmasına dikkat ediniz.
http://www.youtube.com/watch?v=96MU80lhMu8&feature=related
http://www.youtube.com/watch?v=gzJm3S7-VPg&feature=fvwrel
SITA otobüsü ile ilk durağımız Positano. Üç gece Positano’da, dört gece Amalfi’de konaklayacağız.
Positano
Nasıl başlasam övgülere bilmiyorum. Balayı mı düşünüyorsunuz, öneririm; romance diyorsanız öneririm. Ölmeden önce görülecek bir yer mi arıyorsunuz, öneririm. Romance dedik, aşk dedik, öyle deyince aşk filmlerinin de unutulmaz mekanı olduğunu da söylemek gerekiyor: Only You, Under the Tuscan Sun filmlerinin romantik arka fonu olarak seçilmiş kasaba Positano. Goergo Clonney gibi ünlüler de kasabayı Avrupa ve amerikalılar nezdinde iyice popüler yapmış. Zaten sokaklarda italyandan çok amerikalıya rastlarsınız.
Sorrento’dan kıvrıla kıvrıla geldik Positano’da durduk, konaklayacağımız yer Positano’nun girişinde Fornillo Beach’e yakın bir yer. Otobüs Positano’da ilk durakta durduğunda indik, tepede bir yerde. Interno Positano dolmuşunu bekledik ve pansiyonumuz Casa Celeste’ye (Kasa Çeleste diye okunur) doğru indik. Elinizde bagaj varsa dolmuşu beklemenizde fayda var. Dolmuşta bize yardımcı olmaya çalışan İtalyan teyze ile nerde ise sarılarak ayrılacaktık, defalarca el sallama, gülümseme. İstanbul’dan geldiğimizi söyleyince bir şaşkınlık ve ilgi oluyor. Alışkın değiller herhalde.
Casa Celeste bir aile işletmesi, bed&breakfast pansiyon. Akşam 7’ye doğru pansiyona vardığımızda bizi Laura karşıladı. Pansiyonu işleten Marco’nun teyzesi. Brüksel’de yaşıyormuş, kendisi de tatil için ordaymış, oh şansa bak dedik. Sonradan tanışacağımız diğer aile üyeleri plajdaymış. Çok şirin, temiz bir pansiyon, eski, zarif ahşap mobilyalar pansiyona sıcak bir hava veriyor. Üst katta odamıza çıktık. Bavulları bir kenara koyup perdeleri açtık: wooowww. Ağzımızdan ilk çıkan bu oldu. Büyülendik. Çok güzel bir başlangıç oldu.
Positano’da iki tane plaj var. Grande Beach Positano’nun merkezindeki plaj; çok kalabalık ve çok pahalı. Biz konakladığımız yere de yakın olması sebebiyle Fornillo Beach’i tercih ettik. Fornillo Beach şirin bir koyda. Hem daha az kalabalık, hem de diğerinin yarı fiyatına. Daha yakın derken, Casa Celeste’den plaja 440 basamak ile indiğimizi söylemeliyim.
Fornillo Beach’te beach club olarak Ferdinando’nun yerini öneririm. Ferdinando Casa Celeste’nin de sahibi, ailenin en büyüğü. Club’ı, pansiyonu da olduğu gibi Marco işletiyor. Hem atıştırmalıklar hem de kokteyller gayet başarılı. Ferdinando'da yediğim ahtapot salatasının fotoğrafı aşağıda.
Bize yakın olması sebebiyle ilk akşam Il Fornillo’yu tercih ettik. Yine Fornillo’ya yakın “da Gabrisa” var. Manzarası olmamakla birlikte bütçeye uygun bir restoran ise “C'era una Volta”. Bu restoran biraz tepede, Amalfi’den gelirken Positano’ya girişteki ilk durağa yakın. Araba ile sizi otelinizden alabiliyorlar. Yemekleri ve servisinden memnun kaldık, ama dediğim gibi bir manzara aramayacaksınız. Yine bu tepede Bar Internatzionale’nin bitişiğinde Grottino Azzurro var. Girmedik ama önerilen yerler arasında.
Casa Celeste’de Ferdinando’ya nerede yemek yiyelim diye sorduğumuzda eşi ile birlikte epey bir tatlı tarışmaya giriştiler, en son Bruno Bar Ristorante’de karar kıldılar. Gittiğimizde yer bulamadığımız için yönümüzü C'era una Volta’ya çevirdik gene. En iyi Positano manzarası Bruno Bar Ristorante’de var. Şunu söylemekte fayda var; restoranlara akşam 7.30 gibi gittiğinizde yer bulabilirsiniz, ancak 8 sonrası gittiğinizde yer bulmanız şansa bağlı, 8 sonrası için mutlaka önceden rezervasyon yaptırınız.
Dik yamaçlarda birbiri üstüne kurulu farklı renkteki evler Positano’yu Positano yapıyor. Evler rengarenk. Internette arama yaptığınızda karşınıza çıkan görseller gerçek, photoshop değil. Limon kokuları, mor çiçekli begonviller içinden, dar sokaklardan kıvrıla kıvrıla sahile doğru iniyorsunuz, isterseniz tek şeritli yolu takip edin, isterseniz iki kişinin yanyana yürüyemeyeceği merdivenlerden inin. Denize doğru inerken keyften keyfe giriyorsunuz. Yol kenarındaki şık italyan restorantları cezbedici.
Positano, Amalfi, Atrani, Ravello, Capri
Derdimiz Roma Paris gibi büyük turistik şehirleri ziyaret etmek değil, ama yeme içmesiyle, tembelliğiyle, deniziyle dinlenebileceğimiz bir yaz tatili geçirmek. Yani hem keşfedelim hem de dinlenelim, deniz tatili yapalım dedik. Gözümüzü Güney Avrupa’ya, İtalya’nın Amalfi kıyılarına çevirdik: Positano, Capri, Amalfi hedefteki kasabalardı.
Dinlenme deyince büyük şehir olsun istemedik, dolayısıyla yol üzerindeki Napoli, Sorrento devre dışı kaldı. Sorrento gezi rehberlerinde önerilen şehirlerden biri ama Napoli’den kesinlikle uzak durun deniyor. Biz her ikisinden de uzak durduk. Dedik ya, küçük olsun bizim olsun.
Hemen biraz coğrafya bilgisi: Amalfi kıyısı (Costiera Amalfitana / Amalfi Coast) baş şehri Napoli olan Campania özerk bölgesinin batı kıyıları diye adlandırılan İtalya’nın güney batısında bir sahil şeridi. Sorrento ile Salerno arasındaki yaklaşık 50 km’lik kıyı şeridinde uzanan kasabalar sırasıyla Positano, Praiano, Conca Dei Marini, Amalfi, Atrani, Ravello, Minori, Maiori ve Vietri Sul Mare’dir.
Kıyı boyunca ilerlerken doğanın sadece Karadenizlilere zorluk çıkartmadığını görmüş oluyorum. Tıpkı Doğu Karadeniz’de olduğu gibi yaşayabilmek için dik yamaçlarda kendinize mesken yapmanız gerekiyor, başka şansınız yok. Deniz ayaklarınız altında uzanıyor ama ayaklarınızı denize uzatabilmeniz çok zor, uçurumların bir kenarı masmavi deniz, diğer tarafı limon bahçeleri. İnsanoğlunun doğayla mücadelesine şahitlik yapıyorsunuz, o dik yamaçlarda insanoğlu yine kendine bir yer edinmiş, sert koşullarda kendine bir yaşam alanı yaratabilmiş.
Yeşille mavi birbirine bu kadar dik, kafa kafaya girmiş bu bölge işte diyalektiğinin gereği cazibesini arttırıyor. D.H. Lawrence, Virginia Woolf, John Steinbeck gibi yazarlar, Richard Wagner gibi besteciler, Winston Churchill gibi politikacıları da kendisine çeken bu cezbedici güzellikler arasındaki güzel italyan kasabaları.
Her neyse, gezi notlarımıza geri döneceğim. Ama niyetinizde bu bölgeye gitmek varsa, ilk beş filmimden biri olan 1994 yapımı Il Postino (Postacı) filmini de izlemenizi salık veririm. Bölgeye iyice ısınmış olacaksınız.
Tatilimizi 20-27 Temmuz arasında gerçekleştirdik. Hava sıcaklığı Akdeniz, Ege ile karşılaştırılamaz; cehennem sıcakları yok, güneş altında kah şemsiyeli, kah şemsiyesiz güneşlenebiliyorsunuz. Geceleri serin de olabiliyor. Yanı hava sizi boğmuyor.
Deniz genel olarak iyi. Kaş, Kalkan denizini arıyorsanız sizin için uygun olmayabilir. Kum plajlar da yok, plajlar taşlık. Çocuklu tatil için pek uygun olmayabilir. Kıyıya inmek için çok sayıda merdiven inmeniz de gerektiğinden özellikle babaların iyi düşünmesi gerekiyor.
Genel teknik bilgileri verdikten sonra yola koyulalım.
Yukarıda da değindiğim gibi Napoli’ye ilişkin okuduklarımdan sonra Napoli’de yarım gün dahi geçirilmeyeceği fikrini edindim ve havaalanından doğruca Amalfi kıyılarına yöneldik. Havaalanından bizi Sorrento’ya götürecek otobüse bindik. Sorrento Amalfi kıyısının kuzeyden başlangıç noktası. Hakkında güzel yazılar okusam da küçük bir kasaba olmaktan ziyade büyük bir şehir olması bizi bu şehirde konaklama fikrinden uzaklaştırdı. Sorrento’da otobüsten inip
Amalfi kıyılarınının dolmuşu olan SITA otobüslerine bindik.
Evet, turumuz da Sorrento’dan sonra başlıyor zaten. Otobüs sahil şeridine ulaştıktan sonra takip ettiğimiz yollar boyunca adrenalin hep en üst düzeyde. Tek şeritli yollarda, uçurum kenarlarında yaptığınız yolculukta masmavi deniz ve limon bahçeleri arasında yol alıyorsunuz. Yolların darlığı Amalfi kıyısının en karakteristik özelliklerinden. Yazar John Steinbeck, yolların, iki otomobilin yanyana geçememesi için özellikle dar yapıldığını söyler. Andre Gide, yürümeye çalışırken nasıl at arabasının altında kaldığını anlatır. Dağ yollarından korkuyorsanız, düzenli sefer yapan teknelerle kıyı şeridini görerek gezebilirsiniz.
SITA otobüsünün içinde gezi notumu yazarken okurlara ne diyeceğimi düşünüyorum. Otobüsün içinde doğayı seyrederek yol almak mı, ya da araba kullanmanın zevkine varmak mı? Evet bu yolda araba kullanmak inanılmaz cezbedici görünüyor, ama diğer yandan tek şeritli olması nedeniyle zorluk çekme ihtimaliniz de çok yüksek. Ayrıca otoparkların saatine vereceğiniz 3-4 avrolar da işin maliyetini gösteriyor. Tavsiyem yüksek sezonda özel araba ile bölgeye gitmemeniz. Israrcıysanız, kiralayacağınız arabanın küçük olmasına dikkat ediniz.
http://www.youtube.com/watch?v=96MU80lhMu8&feature=related
http://www.youtube.com/watch?v=gzJm3S7-VPg&feature=fvwrel
SITA otobüsü ile ilk durağımız Positano. Üç gece Positano’da, dört gece Amalfi’de konaklayacağız.
Positano
Nasıl başlasam övgülere bilmiyorum. Balayı mı düşünüyorsunuz, öneririm; romance diyorsanız öneririm. Ölmeden önce görülecek bir yer mi arıyorsunuz, öneririm. Romance dedik, aşk dedik, öyle deyince aşk filmlerinin de unutulmaz mekanı olduğunu da söylemek gerekiyor: Only You, Under the Tuscan Sun filmlerinin romantik arka fonu olarak seçilmiş kasaba Positano. Goergo Clonney gibi ünlüler de kasabayı Avrupa ve amerikalılar nezdinde iyice popüler yapmış. Zaten sokaklarda italyandan çok amerikalıya rastlarsınız.
Sorrento’dan kıvrıla kıvrıla geldik Positano’da durduk, konaklayacağımız yer Positano’nun girişinde Fornillo Beach’e yakın bir yer. Otobüs Positano’da ilk durakta durduğunda indik, tepede bir yerde. Interno Positano dolmuşunu bekledik ve pansiyonumuz Casa Celeste’ye (Kasa Çeleste diye okunur) doğru indik. Elinizde bagaj varsa dolmuşu beklemenizde fayda var. Dolmuşta bize yardımcı olmaya çalışan İtalyan teyze ile nerde ise sarılarak ayrılacaktık, defalarca el sallama, gülümseme. İstanbul’dan geldiğimizi söyleyince bir şaşkınlık ve ilgi oluyor. Alışkın değiller herhalde.
Casa Celeste bir aile işletmesi, bed&breakfast pansiyon. Akşam 7’ye doğru pansiyona vardığımızda bizi Laura karşıladı. Pansiyonu işleten Marco’nun teyzesi. Brüksel’de yaşıyormuş, kendisi de tatil için ordaymış, oh şansa bak dedik. Sonradan tanışacağımız diğer aile üyeleri plajdaymış. Çok şirin, temiz bir pansiyon, eski, zarif ahşap mobilyalar pansiyona sıcak bir hava veriyor. Üst katta odamıza çıktık. Bavulları bir kenara koyup perdeleri açtık: wooowww. Ağzımızdan ilk çıkan bu oldu. Büyülendik. Çok güzel bir başlangıç oldu.
Positano merkeze indiğinizde sanat galerilerini, limon kokan küçük mağazaları dolaşmak ayrı güzel. Her şey çok muntazam. Kusursuz bir güzellik sunuluyor ziyaretçilere. Taksiler de son model mercedes marka otomobiller. Kasabada yol tek şeritli. Interne Positano, Positano’nun içinde ulaşımı sağlayan dolmuş. Tepelerde konaklıyorsanız bu dolmuşa binmeniz şart. Biz Fornillo’da kaldığımız için Positano merkeze inişleri yürüyerek yaptık, ama geri dönüşler için dolmuşu kullandık.
Positano’da iki tane plaj var. Grande Beach Positano’nun merkezindeki plaj; çok kalabalık ve çok pahalı. Biz konakladığımız yere de yakın olması sebebiyle Fornillo Beach’i tercih ettik. Fornillo Beach şirin bir koyda. Hem daha az kalabalık, hem de diğerinin yarı fiyatına. Daha yakın derken, Casa Celeste’den plaja 440 basamak ile indiğimizi söylemeliyim.
Fornillo Beach’te beach club olarak Ferdinando’nun yerini öneririm. Ferdinando Casa Celeste’nin de sahibi, ailenin en büyüğü. Club’ı, pansiyonu da olduğu gibi Marco işletiyor. Hem atıştırmalıklar hem de kokteyller gayet başarılı. Ferdinando'da yediğim ahtapot salatasının fotoğrafı aşağıda.
Bize yakın olması sebebiyle ilk akşam Il Fornillo’yu tercih ettik. Yine Fornillo’ya yakın “da Gabrisa” var. Manzarası olmamakla birlikte bütçeye uygun bir restoran ise “C'era una Volta”. Bu restoran biraz tepede, Amalfi’den gelirken Positano’ya girişteki ilk durağa yakın. Araba ile sizi otelinizden alabiliyorlar. Yemekleri ve servisinden memnun kaldık, ama dediğim gibi bir manzara aramayacaksınız. Yine bu tepede Bar Internatzionale’nin bitişiğinde Grottino Azzurro var. Girmedik ama önerilen yerler arasında.
Casa Celeste’de Ferdinando’ya nerede yemek yiyelim diye sorduğumuzda eşi ile birlikte epey bir tatlı tarışmaya giriştiler, en son Bruno Bar Ristorante’de karar kıldılar. Gittiğimizde yer bulamadığımız için yönümüzü C'era una Volta’ya çevirdik gene. En iyi Positano manzarası Bruno Bar Ristorante’de var. Şunu söylemekte fayda var; restoranlara akşam 7.30 gibi gittiğinizde yer bulabilirsiniz, ancak 8 sonrası gittiğinizde yer bulmanız şansa bağlı, 8 sonrası için mutlaka önceden rezervasyon yaptırınız.
Buraya ara bir bilgi notu düşmek gerekiyor. Mina Urgan Bir Dinazorun Gezileri’nde ingiliz aydın ve sanatçılarının ispanya ve fransa gibi akdeniz ülkelerini değil de italyayı tercih etmelerini rönesansın italya’da gerçekleşmesine, Fransa ve İspanya’nın modern dünyaya sonradan katılmalarına bağlıyor. Diyor ki ingiliz zenginler çocuklarını okumak ve yaşam kültürünü geliştirmek için rönesans italyasına gönderirlermiş, orada estetiğin ve sanatin ibriğinden geçen aristokrat veya burjuva çocukları italya’nın her zaman için ispanya ve fransaya göre daha popüler kılmasına vesile olmuş. Fransa aydınlanma ile birlikte İtalya’ya yaklaşmış ama İspanya çok gerilerde kalmış.
Amalfi
Positano’da üç gece
konakladıktan sonra sırada Amalfi var. Amalfi ile Positano arası 15 km civarıdır,
ama dönemeçli yollar 15 km’lik mesafeyi en az 40 dakikada almanıza yol açar.
Ancak buna değer. Daha önce dediğim gibi yüksek adrenalin ve güzel manzaralar eşliğinde yolculuk yapmak
isteyenler şöförün arka sırasından bir yer kapmalı.
Amalfi, Amalfi sahil
şeridindeki kasabaların en büyüğü. Belediye binası var olduğuna göre idari
açıdan da diğerlerinden farklı bir önem arz ediyor demek ki.
Amalfi adı nereden
geliyor diye sorarsanız, onun da güzel bir hikayesi var. Herkül, Amalfi adında
çok güzel bir su perisine aşık olur. Ancak Amalfi genç yaşta ölünce bu aşk
yaşanamaz ve Herkül, aşkının anısına Amalfi kasabasını inşa ettirir.
Amalfi, eski bir
kasaba, İtalyan deniz hayatında önemli bir yeri olmuş. 1500’lere kadar Amalfi Denizcilik Yasası (Tavola
Amalfitana) tüm Akdeniz’de kabul görmüş. Ticaret hayatı böyle eski olunca
kuruluş tarihi 1500’lü yıllar olan bankalar görünce şaşırmıyorsunuz; sahi,
Türkiye’de en köklü bankanın kuruluş tarihi kaçlı yıllara uzanır. Haa, demek ki
zenginliğin oluşması (ya da diğer bir deyişle sermaye birikimi) üç beş yılda
değil yüzyıllarla oluşuyormuş.
Amalfi Positano’ya göre
daha büyük, daha ucuz ve daha İtalyan. Daha İtalyan derken, kasabanın
meydanında, sahilinde daha çok İtalyan göreceksiniz, plajlarında daha fazla
gürültücü İtalyan çocuklarına rastlayacaksanız, az sayıda turist görecek ve tabii ki daha az kazıklanacaksanız(!).
Odanın balkonundan kasaba meydanı. Bavullarımızı az önce koymuşuz, hemen balkon kapısını açtık. Keyfimiz yerinde, meydanın fotoğrafını çekiyorum.
Odanın balkonundan kasaba meydanı. Bavullarımızı az önce koymuşuz, hemen balkon kapısını açtık. Keyfimiz yerinde, meydanın fotoğrafını çekiyorum.
Kaldığımız otel Amalfi’nin
ünlü katedralinin (St. Andrea Katedrali) de yer aldığı meydandaydı. Odanın balkonu meydana baktığı için
gelen geçeni izlemek, sokak müzisyenlerini dinlemek epey keyif verdi (Tabii
katedralle kapı komşu olunca onun sabah gün doğumundan itibaren başlayan çan
seslerini de kabullenmek gerekti!).
Finike portakalına ne
değer verirsek İtalyanlar da Amalfi’nin büyük ve biçimsiz limonuna aynı değeri veriyor.
Mutlaka duymuşsunuzdur: “Limonçello”, en meşhur İtalyan likörüdür. Roma’ya da
gitseniz, İstanbul’da duty free’ye de gitseniz limonçello şişelerini
görürsünüz. Yemek sonraları restoranlarda ikram edilir, alkol oranı % 35
civarıdır, içinizi titretebilir. Kremalı olanları daha düşük alkollüdür. Biz
pek hoşlanmadık ama Amalfi kıyılarının hatrına eşe dosta hediye edilesidir.
Amalfi’de kasaba
meydanında katedralin merdivenlerinde uzanırsınız, gelen geçeni seyredersiniz,
vadi boyunca bir yürüyüş yapabilir, ara sokaklarda kaybolabilirsiniz,
meydandaki cafelerde oturabilirsiniz. Bunlar kasabanın içinde
yapabilecekleriniz. Aman çok da farklı şeyler keşfedeceğim telaşında olmayın;
dedik ya burası “hiç bir şey yapmamanın tatlılığı”nı yaşayacağınız yer.
Denizine gelirsek; her
kasaba gibi Amalfi de bir koyda kurulu. Koyda tek bir plaj var ve plaj üzerinde
farklı işletmelerin tesisleri var. Biz plajın kayalık kısmına gidip
havlularımızı serdik ve öyle güneşlendik. Positano’ya göre plajların daha
kalabalık ve daha fazla gürültücü çocukla dolu olduğunu söylemeliyim. Ama işte
biraz da bu, Amalfi’yi daha lokal yapıyor.
Fotoğraftaki yakışıklı resepsiyonistin oğlu..Tüm günü otelin lobisinde müşterilerle oyalanarak geçiyor. İlerde çok yaratıcı olacaktır:)
Bir kaç saatlik Amalfi deniz keyfinden sonra yan koyda konumlanmış Atrani’ye de bir uğrayalım, deniz keyfine orada devam edelim dedik. Atrani de küçük bir koya kurulu bir kasaba. Kasabanın meydanıında yine bir kilise, çeşme ve küçük bir kaç büfe var. Kasabada turist yok, küçük meydanı da turistik tarzda değil zaten, tam anlamıyla şu filmlerde görülen italyan kasabalarını hatırlatıyor. Plajı Amalfi’ye göre daha sakin ve Amalfi’den sadece 10 dakikalık yürüme mesafesi uzaklığında. E bu yakınlıkta olan plaja gidilip yüzülmezse olmaz dedik ve iyi ki de gittik, çok da keyif aldık.
Bir kaç saatlik Amalfi deniz keyfinden sonra yan koyda konumlanmış Atrani’ye de bir uğrayalım, deniz keyfine orada devam edelim dedik. Atrani de küçük bir koya kurulu bir kasaba. Kasabanın meydanıında yine bir kilise, çeşme ve küçük bir kaç büfe var. Kasabada turist yok, küçük meydanı da turistik tarzda değil zaten, tam anlamıyla şu filmlerde görülen italyan kasabalarını hatırlatıyor. Plajı Amalfi’ye göre daha sakin ve Amalfi’den sadece 10 dakikalık yürüme mesafesi uzaklığında. E bu yakınlıkta olan plaja gidilip yüzülmezse olmaz dedik ve iyi ki de gittik, çok da keyif aldık.
Akşamları Amalfi’de
eğlence ve gece hayatı anlamında pek bir şey yok. Yemek yersiniz, meydanda
dondurma yersiniz, limanda yürürsünüz, iskelede oturup Amalfi’yi deniz
tarafından seyredersiniz. Gece 12’ye doğru kendinizi odaya çekilmiş bulursunuz.
Ama Positano’ya kıyasla burada en azından gece 12’ye kadar bir canlılık ve
hareket var. (Positano’da yemek sonrası genelde herkes oteline çekiliyor. Biz
bunu Positano’da Amalfi’de olduğu gibi
bir meydanın olmamasına bağladık.)
Tüm tatil boyunca
olduğu gibi Amalfi’de de fark ettiğimiz şey 20-40 yaş aralığında pek kimsenin
ortalıkta olmamasıydı. Bu bölgede yaşayan gençler buraları terk etmiş
anlaşılan. Gece hayatının zayıf olmasının bir sonucu olsa gerek ki genç
turistler de bu bölgeye pek rağbet etmiyor, dolayısıyla bu bölgeyi özelliklere
çiftlere ve romantizm arayanlara öneriyoruz.
Amalfi’deki son günümüzü
de yerleşim yeri olmayan, sakin bir koyda geçirelim dedik ve çok methini
duyduğumuz “Santa Croce” plajına gittik. Plajın kendi tekneleri Amalfi’deki
iskeleden 30-40 dakikada bir ücretsiz kalkıyor, 15 dakikalık bir tekne
yolculuğu ile koya varılıyor. Koyda bir snack bar, bir de restoran var.
Restorantın adı Da Teresa. Meşhur bir restoran, servisi de çok iyi; ancak
kuverin ve fiyatların yüksekliği bizde pişmanlık yaratmadı değil. Santa Croce
Snack Bar’ı da pekala işinizi görebilir. (Bunların hiç biri Positano’daki
Ferdinando’nun yerini tutamaz diyor ve bir kez daha sevgiyle anıyoruz) 40-50
metre yükseliğindeki yamaçlar güneşin saat beş gibi ortadan kaybolmasına yol
açıyor. Unutmayın buralarda deniz üzerinde günbatımı yok, o tür bir romans
yaşayamıyorsunuz.
Geldik işin yemek
tarafına: Nerede yiyelim, ne yiyelim?
Sırasıyla: Tari’yi çok
sevdik. Fiyat-fayda anlamında Amalfi’de Tari ısrarla önerilir. Ana yemek ne
yersiniz bilmiyorum (ricotta peynirli ravioli önerilir, bluefish ise lezzetli
ama biraz ağır), rastgele de söyleseniz olur ama en sonunda yemeğinizi limonlu
profiterol ile taçlandırmalısınız. Daha sonra da açıklayacağım üzere Napoli
tatlıları bizim tatlılarımız yanında çok zayıf kalır. Tüm tatil boyunca
yediğimiz ve aklımızda yer eden tek tatlı limonlu profiterol oldu. Geleneksel limon
likörlü Baba tatlısı da güzel ama sadece güzel, harikulade değil.
Il Teatro da makul
fiyatlarla yemek yiyebileceğiniz güzel bir pizzacı. Ara sokakta, sokak üzerinde
hoş bir ambiyansta servis veriyor. Ben margaritadan başka pizza yemediğim için
size ancak margaritasını önerebilirim. Lazanyanın ise ortalamanın biraz
üzerinde olduğu söylenebilir.
Meydandan yukarı doğru
giderken sağda, domates soslu raviolisine aşık olduğumuz, hatta o kadar ki ikinci akşamımızda da tekrar ravioli yemek
için gittiğimiz ve kapalı olduğu için olağanüstü hayalkırıklığı yaşadığımız La Galea. Amalfi'nin en hesaplı restoranı olduğunu da ilave edelim. Ne sebepledir bilinmez bazı restoranlar bazı günler kapalı,
(menülerde de yazar) adeta dönüşümlü çalışıyorlar.
Kapalı olması sebebiyle
bu kez Tari’ye gittik. Her iki restoranın raviolileri birbirinden farklı
olmakla beraber ikisi de gayet lezzetliydi.
Ravello
Capri’de büyüleneceğimizi
sanırken hiç hesapta yokken Ravello’da büyülendik. (beklentiyle alakalı
olabilir) Capri’yi sonra anlatırım, önce Ravello’yu anlatayım size.
Ravello bir dağ
kasabası, dolambaçlı yollardan dolaşa dolaşa bu güzelliğe tırmanıyorsunuz. Denizden
350 metre yükseklikte dik bayıra kurulu. Yazar Andre Gide’in dediği gibi
"gökyüzüne denizden daha yakın. Adı çok sık geçmediği için, üzerinde çok
fazla okuma da yapmamıştık, ama tatil programında bir geceyi buraya ayırmıştık.
Ravello Klasik Müzik Festivali’ni daha önceden duymuş olduğumdan, eğlence
hayatı biraz sönük olan Amalfi kıyılarında Ravello’da dinleyeceğimiz bir konser
pastamızın üstündeki çilek olurdu diye düşünmüştüm. Ama Ravello’yu bu kadar
seveceğimi hiç düşünmemiştim.
Zengin bir kasaba
olduğu her halinden belli oluyor. Ki E.M. Forster, Lytton Strachey, Milton
Keynes, Henry Moore, T.S Elliot, Virginia Woolf, D.H. Lawrence, Winston
Churchill, Greta Garbo, Leopold Stokowsky gibi çok sayıda ünlüye de evsahipliği
yapmış. Besteci Wagner de 1880’de Parsifal operasının bir bölümünü burada
bestelemiş, ki onun anısına 1953’ten beri her yıl Wagner de çalınan klasik
müzik festivali düzenleniyor Ravello’da.
Ravello’yu programa
dahil etmekle birlikte bir yanlışlık yapmıştım. Ki bu gezideki tek
pişmanlığımdır. İki ay önceden, güzel bir tesadüf klasik müzik festivaline denk
geleceğimizin farkındayım. 25 Temmuz’da Villa Rufolo’nun bahçesinde bir klasik
müzik konseri var, 26 Temmuz’da da kasaba meydanında, Piazza Douma’da. Ha, bi
de aralarında küçük (!) bir fark var, 25 Temmuz’daki konser String
Quartet of the Teatro di San Carlo tarafından verilen Schubert
konseri, 26 Temmuz’daki de dini bir tören (Feast of San Pantaleone )
vesilesiyle belediye bandosu tarafından verilen City
of Francavilla Fontana konseri. Klasik müzik kültürüm, üzerine
değerlendirmeler yapacak yeterlilikte değildir, hatta hiç değildir. Ancak Villa
Rufola’nın konser alanını gördükten
sonra aman allahım ben ne yaptım dedim. Konser mekanı hakkındaki büyülenişimi,
Villa Rufolo’yu sonra anlatacağım. Bu mekanda bir konser izleyicisi olmak,
orkestranın arkasında fon olarak parlament mavisi Akdeniz ve başınızın hemen üstünde dokunulacak
mesafedeki gökyüzü altında kulağınıza çalınacak melodilerden daha güzel ne
olabilirdi. Epey bir ah çektikten sonra ister istemez kasabanın meydanındaki (Piazza
Duomo) konserini beğenmez oluyorsunuz.
Başa dönelim...
Ravello’ya geldik, dar
bir sokaktan, ki sokağın başında yemek yiyeceğimiz Cumpa Cosima var, geçtikten
sonra Piazza Douma’ya geldik. Diğer İtalyan kasabalarındaki gibi güzel bir
meydan. Büyük bir kilise ve meydanı çevreleyen güzel cafe/restoranlar var.
Akşamki dini festival (Feast of San Pantaleone) de bu kilise ve
meydanda gerçekleşti. Meydana çıkan dar sokaklarda kısa bir gezinti yaptıktan
sonra akşam yemeği için Cumpa Cosima’ya girdik.
Cumpa Cosima’nın
patronu Neta adlı orta yaşlı bir İtalyan kadın. Tüm orta yaş İtalyanlar gibi sıcak
ve samimi. Tek tek masaları dolaşıyor, herkesle sohbet ediyor. Duvarlar
restoranın misafirlerinin fotoğrafları ile süslü. Gazetelerin seyahat/yemek
sayfalarına da konu olmuş, onların küpürleri çerçevelenmiş, duvarlara asılmış.
Ne yiyelim diye
soranlara karışık makarna tabağı öneriliyor ama 6 çeşit makarnanın olduğu
tabaktan favorimiz bolonez soslu fettucini oldu. Karışık makarna tabağından 1-2
makarna çeşidini beğenmeyecek ve/veya az beğeneceksinizdir; nokta atışı yapın!
Ara sokaklardaki güzel
mağazalarda kısa bir süre vakit geçirdikten sonra deniz tarafına doğru yol aldık, Villa Rufolo
ziyaret edeceğimiz müzeydi. Bir de Villa Cimbrone vardı ama onu es geçmek
zorunda kaldık.
Villa Rufolo
Villa Rufolo bahçeleri
ile ünlü eskiden özel konut olan, sonradansa müzeye dönüştürülmüş bir yapı. İlk
yapılış yılı 1300’lere gidiyormuş ama bugünkü görünümünü 19. Yüzyıldaki
sahibinin yapıyı renovasyonuyla almış. Güzel bahçeleri sizleri etkileyecektir,
ama sizi asıl etkileyecek olan güzel manzarası olacaktır.
Burayı zamanında
ziyaret etmiş olan Wagner’in anısına her yıl Ravello’da düzenlenen klasik müzik
festivalinin sahnesi Rufolo’nun bahçesine kurulmaktadır. Dünyada bu bahçedeki
sahneden daha güzel bir sahne olabileceğini sanmıyorum.
Gitmedim, görmedim ama
gidenler Villa Cimbrone’nin daha etkileyici olduğunu söylüyor. Ki bugün otel
olarak işletilmekte. Ravello’da konaklayan pek çok ünlü de burada konaklamış
zaten.
Palazzo Avino
Önceden saray olan bu
otelin bahçesine tesadüfen girdik. Dar sokakta peşisıra palazzo otelleri
geçerken bu otelin kapısından gözümüzü bir saniyeliğine muhteşem bir manzara
aldı ve içerden gelen piyanonun sesi irademizi devre dışı bırakarak bizi içeri
çekti.
Bu otelde konaklamak,
konaklamayı geçtim, yemek yemek için dahi sırtınızın sağlam olması gerekiyor.
Evet sırtınız sağlam ve balayı ya da romantik bir tatil için de yer arıyorsanız
başka bir yer düşünmeyin derim. Palazzo Avino’nun büyüleyici güzellikteki
manzarasına karşı keyif yaptıktan sonra şehrin meydanındaki cafeye gelip
yerleştik. Menüdeki sandwichlerin isimleri beni benden aldı. Mozart, Beathoven,
Schubert, Paganini, Brahms gibi çok sayıda besteci menüde kendine bir yer edinmiş;
acıkınca onlardan birini yiyorsunuz!
Yorumlar
U(YKSZ)
Yazının sadece Positano kısmını ilave ettim şimdilik, diğer kısımlarını da çok yakında yükleyeceğim.
Selamlar
Notlarınız okudum 6 gecemiz var yazmayı atladığınız uyaracağınız ilave bir şey var mı CApriyi programa almıyorum.ne dersiniz?sevgiler
Bulunduğunuz yerler çok güzel yerler ve gezi notlarınızda fazlasıyla açıklayıcı olmuş.Gitmemiş olsak bile düşünsel bir gezi oldu.Ben bunun bağlamında 2 şey merak ediyorum.
*Bu Gezinin maliyeti ne kadar oluyor?
*iletişim sorununu nasıl çözümlüyorsunuz.
Teşekkür ederim.
Capri'yi biz sevememiştik, küçük bir ada ve binlerce turist. Günübirlik Capri'ye gidilmez. Akşam 5 gibi Capri'den ayrılınıyor. Sanırım kalabalıklar gittikten sonra Capri daha güzel olur. Konaklamalı daha iyi bir seçenek olabilir ama günübirlik asla. Şunu da söyleyeyim, ben konaklamalı da kalmazdım.
Sizce buraları ziyaret için hangi aylar daha uygundur?